Risale-i Nur’un Hadis Yaklaşımı – Kenan Demirtaş


Risale-i Nur Enstitüsü’nün 2018-2019 Pazar Seminerleri kapsamında Kenan Demirtaş “Risale-i Nur’un Hadis Yaklaşımı” semineri verdi.

Sunuculuğunu Hasan Said Kalınoğlu’nun yaptığı halka açık olan seminer İzzet Akada’nın Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı ve devamında Demirtaş, Risale-i Nur’un hadis yaklaşımını anlatarak hadislerin neden inkar edildiği üzerinde durdu. Seminerden öne çıkan başlıklar şu şekildedir:

Hadis/sünnet nedir?

Prof. Dr. İbrahim Canan hoca vardı. O hadisçilerin duayeniydi. Cuma namazlarından sonra Marmara İlahiyat’ta hadisçiler olarak toplanıp sohbet ederlerdi. Bir keresinde o sohbette ben de bulundum ve hocamızda “Hadis nedir, sünnet nedir?” diye sormuştum. “Bize göre ikisi de aynı” dedi. Farklı tarifler mevcut tabi. Bediüzzaman Said Nursi sünneti On Birinci Lem’a’da “Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yol” olarak tanımlıyor. Efendimiz’in (asm) gösterdiği bu yolu bizler hadislerden öğreniyoruz. Demek hadis-i şerifler Sünnet-i Seniyye’yi bize anlatan, tarif eden ve Efendimiz’in (asm) takip ettiği yolu bize bildiren önemli ilahî materyallerdir.

Risale-i Nur’da sünnet mevzusu yeri geldikçe işlenmiş, Sözler’de, Mektubat’ta, Lem’alar’da vs. Tüm bu bilgiler bir yerde toplansa aslında çok güzel bir hadis usulü ortaya çıkar.

Vahy-i sarihî

On Dokuzuncu Mektup’un başında şöyle geçiyor: “Vahiy iki kısımdır: Biri vahy-i sarihîdir ki, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm onda sırf bir tercümandır, mübelliğdir, müdahalesi yoktur: Kur’ân ve bazı ehâdis-i kudsiye gibi.” Yani Allah (cc) nasıl bir cümle kurarak o vahyi göndermişse Peygamberimiz (asm) de onu doğrudan doğruya naklediyor ve asla müdahale etmiyor. İşte buna Kur’an diyoruz biz. Bazı hadis-i kudsîlerde de “Allah buyuruyor ki” diye Peygamberimiz (asm) başlıyor, ona da karışmıyor.

Vahy-i zımnî

İkinci kısım ise “vahy-i zımnî” yani içinde vahiy var. “Şu kısmın mücmel ve hülâsası, vahye ve ilhama istinad eder; fakat tafsilâtı ve tasvirâtı Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma aittir.” Mana itibarıyla Allah onun kalbine vahyi veriyor. O gelen manayı Resulullah Efendimiz (asm) kendi ifadesiyle insanlara aktarıyor. Bazıları medyaya çıkıp “Buhari’de böyle mantıksız hadisler var, şimdi bu Buhari’ye güvenilir mi? Müslim’de şöyle bir hadis var, ona nasıl güveneceksin? Tek bir vahiy kaynağı vardır, o da Kur’an’dır” deyip işin içinden çıkıyorlar. Risale-i Nur böyle bir yaklaşımı kabul etmiyor. Risale-i Nur’un hadis yaklaşımı yukarıda belirttiğimiz gibi. Hadis-i şeriflerin aslı vahiydir. Biz bu hadislerin hiçbirini atamayız. Hadis-i şerifler insanların konuşmaları, anlayış seviyeleri ne ise ona göre tasvir ediyor o vahyi. Hadislere vahy-i mahz gibi bakılmaz.

Asr-ı Saadet’te hadis uydurmak mümkün mü?

Hz. Ömer (ra) halifeliğinin ilk hutbesinde diyor ki: “Ben eğrilirsem beni nasıl düzeltirsiniz?” Bir soru soruyor cemaate. Selmânü’l-Farisî kılıcının kabzasını göstererek “Bununla ya Ömer” diyor. Hadi diyelim ki o erkektir güçlüdür, bir gün yine Hz. Ömer (ra) hutbesinde diyor ki: “Hanımlar şu mehri çok yükselttiniz” diyor. Oradan hanımın birisi çıkıyor: “Ya Ömer Allah diyor ki kantarlar dolusu mehir vermiş olsanız dahi geri alamazsınız, ayet böyle diyor. Sen bu ayete karşı nasıl azaltın dersin.” Hz. Ömer (ra) “Sen sus, saçı uzun aklı kısa. Haddini bil ben burada halifeyim” mi diyor? Diyor ki: “Hanım isabet etti, Ömer hata etti.” Asla hataya yalana tahammül edemez bir topluluk var. Birisi o toplumun gördüğü bir şeyi Peygamber Efendimize (asm) istinat ederek farklı bir şekilde aktarabilir mi? O sahabeler orada hiç tepkisiz kalır mı? Buna imkan var mı? Asla yok.

Bediüzzaman’ın hadis yaklaşımı Ezher’li alimi heyecanlandırdı

Mısır’dayken Ezher’li bir alim ahirzaman ve mehdiyle ilgili bütün hadisleri toplamış. Hem kitap çıkartacak hem de kendisi anlamaya çalışıyormuş. “Burada her şey iç içe geçmiş, ben bunları olduğu gibi nakletmek zorundayım, millet ne anlarsa anlasın. Çünkü ben anlamadım” diyor. Ona Bediüzzaman hazretlerinin Beşinci Şua’sını okumasını önerdim. “İsterseniz onu bir okuyun, bakalım sende ne kanaat hasıl olacak” dedim. Aldı, okudu kitabı. Bir hafta on gün geçmedi. “Başka var mı onun açıklamaları? Adam ne biçim yorumlar yapıyor” diye heyecanlandı. Heyecanlanır, çünkü Bediüzzaman aktardığı hadis-i şeriflerin içine sahabe sözü karışıp karışmadığı konusunda ikna ediyor. Bir hadis-i şerifin tabakaları nelerdir? Her asra hitap eden yönleri var, acaba bu asra mı hitap ediyor yoksa daha önceki asırlara mı? Bediüzzaman o hadisin kelam ilmindeki bütün derecelerini biliyor. Ondan sonra da Yirmi Dördüncü Söz Üçüncü Dal’da belirtilen on iki usulle “İşte tevili budur budur …” diye her şeyi, tüm tabakaları apaçık açığa çıkarıyor.

İman kurtarmanın derecesi

Âl-i İmrân suresinin son ayetinde geçen “usbirû” sabrediniz emri ve devamındaki “ve rabitu” raptedin kelimesi için Tabiin’den İmam Mücahid “Sınırda bekleyen murabıtlar gibi olunuz demektir bu ayet” diyor. Ayeti destekleyen bir hadis-i şerif getiriyor diyor ki: “Rıbat mahallinde (sınır/koruma bölgesinde) kılınan bir namaz 2 milyon namaz değerindedir.” Mescid-i Aksa’da kılınan namaz 500, Mescid-i Nebevi’de bin, Mekke-i Mükerreme’de 100 bin. İmam Mücahid bu hadisten sonra “İnsanlar çok yaşasa 100 sene yaşar. 100 senelik hayatlarını ve o hayata lazım olacak mallarını yurtlarını beklemenin derecesi Kabe’deki namazdan 20 kat fazlaysa insanların ebedi hayatlarının bekçiliğini yapmanın, imanlarını kurtarmaya çalışmanın derecesini artık siz hesaplayın” diyor. İman Kur’an meselesi çok önemli bir meseledir. Hem kendi imanımızı hem de gücümüz yettiği kadar diğer insanların imanlarını muhafaza etmeye çalışmak çok çok ehemmiyetlidir.

Hadislerin tasnifi

Hadis kitapları muazzam bir şekilde tanzim edilmiş. Herkes Kur’an-ı Kerim’i alması gibi Kütüb-i Sitte’yi de almalı. Onun içerisinde her şey tâ sulardan, abdestten başlayarak tâ Fiten’e fitneler bölümüne kadar bütün hadisler tasnif edilmiştir. Yeniden tasnife gerek duymuyorum. O hadis-i şerifleri bilmemiz lazım. Şunu da belirtmek istiyorum zaten Risale-i Nur günlük hayatta Kur’an’ı, hadisleri nasıl yaşayacağımızı çok güzel bir şekilde anlatıyor. Her risalesinin başında ayet var. Bilakis oraya konmuştur çünkü onun tefsiri yapılıyor.