Kenan Demirtaş’tan “Kur’an-ı Kerim’de Cismanî Diriliş” Semineri

Risale-i Nur Enstitüsü’nün Pazar Seminerleri kapsamında bu ay cismanî diriliş konusu konuşuldu.

Sunuculuğunu Hasan Said Kalınoğlu’nun yaptığı halka açık olan seminer Kur’an-ı Kerim okunması ile başladı ve devamında Kenan Demirtaş “Kur’an-ı Kerim’de Cismanî Diriliş” başlıklı seminer verdi. Demirtaş’ın seminerinden öne çıkan başlıklar şu şekildedir:

Türkiye’de haşre iman çok yüksek

Diyanet İşleri Başkanlığının 2014 senesine ait bir kamuoyu araştırması var. Araştırmaya göre Türkiye nüfusunun yüzde 99,2’si Müslüman olduğunu belirtmiş. Bu sayının ise yüzde 96,2’si haşre iman ediyor diye beyan buyurmuşlar. Araştırmada tekrar dirileceğine inanmayanların oranı ise sadece yüzde 0,2. Namaz oruç gibi sonuçlara baktığımızda oranlar yüzde 96,2’nin çok çok altına düşüyor. Demek insanlar haşre iman ediyor fakat haşir yokmuş gibi davranıyor.

Bize düşen nedir?

Allah ve ahiret var inancına sahip olan insanlara her an Allah’ın gözetimi altında olduğumuzu hatırlatmalıyız. Allah’ın vazifeli memurları var, iyi/kötü her şeyi kaydediyor. Buna kesin olarak iman etmemiz lazım ve dünyada yaptığımız her şeyden de mutlaka bir mahkeme-i kübra kurulacak, orada biz hesabımızı vereceğiz. Bu inancı pekiştirmek için haşir inancına tahşidat yapmak gerekiyor. Üstad Bediüzzaman diyor ki: “Akıl midesine imanî bir mesele girdiği zaman bütün letaife ondan istifade eder.” O halde önce imanî meselelerden başlamak gerekiyor.

Batı haşr-i cismanîye itiraz ediyor

İslamiyet’i inceleyen insanlarda haşr-i cismanîye itirazlar var. İçimizden Batı’ya giden ilim insanları da bu görüşten etkileniyor. Bizatihi yaşadığım bir olaydır, Hollanda’da katıldığım bir panelde haşirden bahsedince yanımdaki konuşmacı rahatsız olup “Haşir ihtilaflı bir konu” diyerek bu konuya girmemi istememişti. Dedim ki, “Haşr-i cismanî Kur’an-ı Kerim’in sarahatındandır, açık ifadesidir. Yasin Suresinin son ayetlerinden anlaşıldığı üzere bitki topraktan nasıl çıkıyorsa insanda topraktan öyle çıkacaktır. Ayetin örneğindeki gibi Bediüzzaman’da ayetten yola çıkarak haşri anlatırken bir ağacı, bir bitkiyi, bir baharı misal veriyor.

Ahiret inancı olmayan insan derin ıztıraplar içindedir

1972’li yıllarda duyduğum bir misal. O yılların şartlarına göre düşünün. İki kişi var İstanbul’dan Ankara’ya gidiyorlar. Birisi öyle bir cinayet işlemiş ki, gider gitmez idam olacak. Diğeri ise öyle güzel bir iş çıkarmış ki, Ankara’ya gidince hemen ödüllendirilecek. Ödül olarak bir köşk verilecek ve hiç çalışmasına gerek olmayacak şekilde bütün ihtiyaçları karşılanacak. O iki kişi tren garına gelmiş, devlet cinayet işleyene ne istiyorsa verin demiş. Bir vagon tahsis edip ne istiyorsa vermişler. Ödül alacak ise yoksul birisi, yol parası dahi yok. Makinist ile konuşup kapının yanında yol boyu ayakta gidecek şekilde trene binebilmiş. Şimdi soru şu: Yolculuk boyunca hangisi daha mutludur?

Mahkeme-i kübranın kurulması lazım

Bir şeyi olması gereken kıvama ulaştırmak terbiyedir. Allah yarattıklarını “Ne halin varsa gör” deyip salmıyor. Onların ihtiyaçlarını karşılayarak, tehlikelerden koruyarak, yarattıkları üzerinden hakimiyetle idare ve tedbirde bulunarak onları terbiye ediyor. İşte rububiyet budur. En kötü yönetimde bile ceza ve ödül vardır. Kainatta mükemmel bir yönetim var, hiçbir gedik yok. Bu kainattaki yönetim Rab isminin iktizasınca elbette zalime ceza, mazluma ödülünü vermek üzere bir mahkeme-i kübrayı kurması lazım. Peygamber Efendimiz (asm) bu mükemmel rububiyete karşı mükemmel bir ubudiyet göstermiş. Peki bu dünyada büyük bir ‘ödül’ alabilmiş mi?

Her işi tek bir zat yapabilir mi?

Kırkıncı Hoca bir gün derste cennetin ihtişamından bahsediyor. Orada yaşlı bir zat pek aklına sığıştıramamış. “Bu kadar muhteşem nasıl olur ya, nasıl yapılacak bunlar?” Demiş. Kırkıncı Hoca problemi anlıyor. O kendi ölçüleriyle kıyas ettiği için “Ben yapamam” diyor. Kırkıncı Hoca onun sırtını sıvazlayarak diyor ki: “Sen hiç merak etme, hiç endişelenme, onu sen yapmayacaksın, onu Allah yapacak.” Kıyameti koparacak da Allah, tekrar dirilişi yapacak da Allah. O’nun için kolay. O her şeye kadirdir.

Geçen ay vefat eden İngiliz fizikçi Hawking bütün işlerle bir kişinin başa çıkamayacağını söylüyordu. Hawking sıradan bir insan değil, büyük bir beyindir. Normal bir insan söylese itibar etmezsin, onun kafası basmıyor dersin. Hawking bir tanrıya inanıyor fakat onun inandığı tanrı acaba nasıl bir tanrı? O İslamiyet’ten öğrenmedi ki, Batı’daki genel dinî bilgilerden tanımış. Onun kafasındaki tanrı herhalde biraz Superman’e benziyor. Superman’den bir gömlek daha yukarı olabilir. Böyle bir tanrı tahayyülü olursa elbette o tanrının her işi yapması beklenemez. Kur’an-ı Kerim tarifi ise “O vacibu’l-vücuddur” diyor, “Kainat mümkin-i vücuddur” diyor. Hawking böyle bir Allah’a inanmıyor.

Cismanî diriliş zorunludur

Cenab-ı Hak insanı yaratırken bir bilgisayara benzer tarzda yaratmış. Bir dış donanımımız var; gözlerimiz kamera, kulağımız mikrofon ve ağzımız hoparlör gibi. Bir de bu dış donanımın çalışması için bedene yüklenen bir işletim sistemi var, o da ruh. Ruh yetmez, o ruha da yapacağı işlere göre program yüklenmesi lazım. Adalet programı, konuşma programı, şeytanlık programı, yazarlık programı gibi. Bu programların ismine biz istidat diyoruz. Kainatta ne kadar program varsa hepsi insanda yüklü. Bütün esma-i Hüsna’yı o muhteşem tecellileriyle beraber hisseden insandır. Tüm istidatlar ancak insanın cisminde mümkündür. Cismanî diriliş zarurîdir.

Cenab-ı Hak adildir

Cenab-ı Hak adildir. Gözümüz hizmet görmüş, kulağımız hizmet görmüş, aklımız hizmet görmüş vs. Bunlar maddi cihazatlar. Bu hizmetlerin karşılıklarını almazlarsa zulüm olmaz mı? Cismanî haşrin varlığını, gerekliliği Kur’an-ı Kerim’de detaylarıyla görmek mümkün. Bunların izahını görmek isteyen Onuncu Söz olan Haşir Risalesi’ni okuyabilir.

Pazar Seminerleri RNE tarafından her ayın ilk Pazar günü Üsküdar Üniversitesi Çarşı Yerleşke’de yapılmaya devam edecek. 6 Mayıs 2018 Pazar günü Tarihçi Mustafa Armağan “Ayasofya Entrikaları” konusu hakkında konuşacaktır.