15 Temmuz Hakkında

Kamuoyuna Duyurulur:

Her karış toprağı şehit kanları ile sulanmış olan mübarek vatanımız, tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşamaktadır. Tam bir asır önce milletimiz ve devletimiz aleyhine ittifak ederek bu milleti Çanakkale’de bitirmeye çalışan şer güçlerin tekrar sahneye çıktıklarını ibretle müşahede etmekteyiz.

Milletimiz, istiklal ve istikbaline kast eden ve hain emelleri için her türlü maşayı kullanan bu meşum ittifaka 15 Temmuz gecesi unutamayacağı bir ders vermiştir.

Zalimlerin satranç oyunlarına alet olan ve vatanımız aleyhine ittifak etmiş bütün şer güçlerin taşeronluğunu yapan PDY-FETÖ dâhil bütün hain odaklarla mücadelede sonuna kadar devletimizin yanında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Her vesileyle milletimiz ile devletimizi karşı karşıya getirmek isteyen zındıka komitesi ve taşeronlarıyla mücadele ederken, aynı şer odaklarının yeni tuzaklarına da dikkat edilmesi büyük önem arz etmektedir.

31 Mart 1909 hadisesinden 15 Temmuz 2016’ya kadar bütün darbeler ve darbe teşebbüsleri, kökü dışarıda olan aynı zındıka komitesi tarafından tertiplenmiş ve içerideki taşeronlara tatbik ettirilmiştir. Bu ifsat komitesinin tek hedefi, bin yıldır İslam’a bayraktarlık yapan bu aziz millet ve devlet-i İslamiyenin istiklal ve istikbalidir. Tarihi bağlarından ve şanlı geçmişinden koparılarak anarşi, terör sefahat ve dinsizlikle yok edilmek istenen bu milletin ahfadı, her seferinde Anadolu’ya kök salmış manevi çınarların gölgesinde hayat bulmuş ve yeniden ayağa kalkmaya muvaffak olmuştur.

Anadolu’nun manevi mimarları hükmündeki cemaat ve tarikatler, 15 Temmuz işgal teşebbüsünde de milli iradenin tecellisi ve hamiyet-i milliyenin feveranında üzerlerine düşen vazifeyi layıkıyla yapmıştır. Buna rağmen, mütedeyyin insanlar bazı şer mihraklar tarafından –eskiden olduğu gibi– yine tehdit unsuru olarak gösterilmeye çalışılmakta ve bu algı ile darbe ve terör eylemlerinin asıl gayesi olan devlet-millet arasındaki bağın koparılması hedeflenmektedir.

Bu çerçevede Risale-i Nur ve Nur talebeleri hakkında da çeşitli bilgilerin basında yer almakta olduğunu görmekteyiz. Bu değerlendirmelerin içerisinde hakperest yaklaşımlar olduğu gibi, maalesef gerçekle alakası olmayan bilgiler de yer almaktadır.

Bilinmelidir ki, Bediüzzaman Said Nursi hayatı boyunca asayişten yana olmuş ve “Hakikî bir Müslüman, samimî bir mü’min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle menettiği şey, fitne ve anarşidir.” (Tarihçe-i Hayat) gibi hakikatleri eserlerinde de vurgulamıştır.

Bediüzzaman; Cumhuriyet tarihi boyunca Kur’anî hakikatlerin insanlar arasında yayılması için çalışırken, iktidarı elde etmek, kadrolaşmak, yönetime ortak olmak gibi bir yaklaşımı şiddetle reddetmiştir. Hizmetlerine açık ve şeffaf bir şekilde devam ederken, gizli ajanda veya hedefler peşinde koşmamış ve takiyye anlayışının her türlüsüne karşı çıkmıştır. Siyasetle münasebeti ise sadece siyasileri ikaz ve nasihatlerden ibaret olmuştur.

Bediüzzaman’ın vefatından sonra talebeleri de bu istikametteki müspet iman hizmetine devam etmişlerdir. Bu çerçevede bakıldığı zaman 15 Temmuz’da milletimize ve vatanımıza karşı büyük bir ihanet girişiminde bulunan PDY-FETÖ’nün Risale-i Nur ve talebeleri ile hiç bir alakası kurulamaz. Bu gerçek, Risale-i Nur’daki fikirlerle ortaya konulduğu gibi, 56 yıldır Risale-i Nur talebelerinin hizmetleri ve davranışlarıyla da ortadadır ve aşikârdır.

Bediüzzaman Said Nursi, Birinci Dünya Savaşında vatanı için savaşırken, savaş sonrası milletin iman selameti için hizmetlerine aynen devam etmiştir. Risale-i Nur talebeleri de dün olduğu gibi bugün de asayişin manevi muhafızları olmaya devam etmekte ve 15 Temmuz gecesi darbeye direndikleri gibi, iman hakikatlerini anlamak, anlatmak ve muhtaç gönüllere ulaştırma gayretlerine de aynen devam etmektedirler.

Netice-i kelam;

15 Temmuz işgal teşebbüsü sonrasında verilen haklı mücadeleye zarar vermemek, meşruiyetini tamamen kaybetmiş olan terör örgütünün taraftar kazanmasına mani olmak ve zındıka komitesinin tuzağına düşmemek için “Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez” (Zumer Suresi, 7) kutsi düsturundan mülhem “suçun şahsiliği” ve “hak haktır küçüğüne büyüğüne bakılmaz” prensiplerinin incitilmemesini hatırlatıyor ve bekliyoruz.

Saygılarımızla