Urfada bitmeyen yolculuk 23 Mart 1960

Kabir, ebedi istirahatgah olarak kabul edilir. Vefat edenler için, "ebedi istirahatgahınadefnedildi" tabiri kullanılır. Herkes bilir ki, o kişi artık defnedildiği yerde ameli ile baş başadır. O yerindokunulmazlığı vardır. Anadolu’nun bazı yerlerinde gömülü olup, sonradan yanından yolun geçtiği mezarlararastlamak mümkündür. Genelde tek bir mezar olarak bulundukları halde, sırf ölüye hürmet babından, kabre dokunulmaz,yolun istikameti değiştirilir. Mezara dokunma, büyük bir saygısızlık olarak kabul edildiğinden kimse böyle birlekeyi üstüne almak istemez. Ancak, tarihimizde bunun bilinen bir istisnası vardır. Ömrünü, iman hizmetine adayıp, dünyanimetlerinden feragat eden Bediüzzaman, vefat ettikten sonra kabrinde de rahat bırakılmamıştır.

Bu olayın iki veçhesi mevcuttur. Birincisi, vefat etmiş bulunana ve sevenlerine büyük saygısızlık. İkincisiise, hayatta iken kendisine yönelen teveccühleri daimi bir surette Risale-i Nur’a yönelten, büyük tevazu timsali Bediüzzaman’ın,vefatından sonra kabrine olabilecek yönelmeleri arzu etmediğinden, İlahi Rahmetten, kabrinin bilinmemesi niyazındabulunmasıdır. Birincisi son derece çirkin bir hadise iken, ikincisi son derece ulvi bir taleptir. Nitekim Cenab-ı Hak’dakabul buyurmuştur.

Bediüzzaman, vefatı ve defnedilmek istediği yerle ilgili olarak, değişik tarihlerde talebelerine yazdığımektup ve derslerinde temas etmiştir. Bu konuda, Risale-i Nur’da geçen kayıtların ilki 1913 yılına aittir. Kendi vefatıve mezarını ziyarete gelenlerin getirecekleri bahar hediyelerini, yok olan medresesinin mezar taşına benzettiği"Van Kalesi"nin başına takmalarını ister. Medresesinin ve kendisinin mezarından söz eder. (Münazarat, s. 13)

Isparta’da vefat edip defnedilmek istediğini, Siracü’n-Nur’daki şu bilgilerden anlamak mümkündür:"Isparta vilayetinde kıymettar kardeşlerimin kucaklarında, teslim-i ruh edip, o mübarek toprakta defnolunmamıkalben niyaz ettim… Ve Isparta’ya mevkufen beşinci nefyimi, o kalbi duanın kabul olmasına delil eyledi"."(Isparta) benim için taşı-toprağı ile mübarektir… Onun için ben kabrimi o havalide istiyorum."

Emirdağ Lahikası’nda da ahir ömrünü geçirmek istediği ve kabrinin bulunmasını istediği yerlerleilgili bilgiler mevcuttur. Barla kendisi için özel bir öneme haizdir. Ahir ömrünü burada geçirmek isteğini belirtir.Senirkent’te de oturmak istediğini, ancak iradenin elinde olmadığını ilave eder.

Mübarek talebelerini düşünüp, vefat ettiği zaman onların bulunduğu kabristanda defnolunmayı arzuladığındabirden bir ihtarın geldiğini ifade Bediüzzaman, sebebini de şöyle kaydeder; "Gerçi Medresetü’z-Zehra’nın merkeziolan Isparta vilayetinde maddeten bulunmak çok cihetle faideli, saadetlidir; fakat nurun mesleği ve Nurcular’ın meşrebicihetiyle daima berabersiniz. Zaman ve mekan, perde olamazlar. Şarkta, garpta, şimalde, cenupta, dünyada, berzahtabulunsanız, manen bir mecliste beraber sayılırsınız. Onların manevi yardımları daima birbirine oluyor ve sana dagelir."

Isparta havalisinde, ahir ömrünü geçirmeyi arzu etmekle beraber, talebelerinin de fikirlerine başvurur."Medresetü’z-Zehra erkanlarının kararıyla ve İstanbul ve Ankara üniversitelerindeki Genç Saidler’in demuvafakatiyle nereyi benim için münasip görürseniz orayı kabul edeceğim. Madem hakiki varislerim sizlersiniz ve şahsımdanbin derece ziyade dünyada vazifemi de görüyorsunuz. Bu hayat-ı fanideki son menzili sizin reyinize bırakıyorum."

Özellikle 1950’den sonra, artarak devam eden bir Urfa’ya gitme arzusu ve hazırlığına başladığı görülmektedir.Kendine ait bulunan yatak, yorgan, portatif somya v.s. eşyalarıyla, kendisine intikal ettirilen bir asır evvelin müceddidiolan Mevlana Halid-i Bağdadi’nin cübbesini, Urfa’ya götürülmek üzere Vahdi Gayberi’ye teslim eder. Bilahare kendisininde Urfa’ya gideceğini ilave eder. Aradan yaklaşık on sene geçtikten sonra gitme arzusu gerçekleşir. Ancak, ömrününson yıllarını değil, son günlerini geçirmek, peygamberler diyarında vefat etmek üzere buraya gelmiştir.

Bediüzzaman, arkasında bir halife değil, Risale-i Nur Külliyatı gibi bir hazineyi bırakarak Hakk’ınrahmetine kavuştu. Hayatta iken, arzu etmediği bir hususun vefatından sonra gerçekleşmesini asla istemedi. Önce,gereksiz kabir ziyaretinin yapılmaması ikazında bulundu. "Dostlar uzaktan ruhuma fatiha okusunlar, manevi dua veziyaret etsinler. Kabrimin yanına gelmesinler. Fatiha uzaktan da olsa ruhuma gelir. Risale-i Nur’daki azami ihlas ile bütünbütün terk-i enaniyet için buna bir manevi sebep hissediyorum" dedikten sonra, kendisini Nurlara vakfetmiş birininkabri başında nöbet tutarak, lüzumsuz ziyaret edenlere bu hususu bildirmesini ister.

Emirdağ Lahikası’nda yer alan, talebelerine yaptığı son dersinde ise, daha dikkat çekici ifadelere yerverir. " Benim kabrim gayet gizli bir yerde… bir iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lazım geliyor. Bunuvasiyet ediyorum. Çünkü, dünyada sohbetten beni men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surettebeni mecbur ediyor." Evet, Bediüzzaman’ı arayan Risale-i Nur sayfalarında bulabilir ve sohbet edebilir. Ruhuna fatihagöndermek isteyen herkes, bulunduğu yerde okumak suretiyle (mezarına uğramasına gerek kalmadan) gönderebilir ve göndermelidir.

Bediüzzaman, 23 Mart 1960 yılında, mübarek Ramazan ayının Kadir Gecesi’nde Hakk’ın rahmetine kavuştuve Urfa’daki Halilürrahman Dergahı’ndaki Caminin bahçesine defnedildi. Ancak, 27 Mayıs İhtilalinden sonra darbecilertarafından, buradan alınarak bilinmeyen bir yere götürüldü. Cenab-ı Hak bazen şerleri hayreyler. Bunda da öyle olduve farkında olmadan nebbaşlar, Bediüzzaman’ın duasının kabulüne vesile oldular.

Kabrin nakledilmesi kararını alan darbeciler, Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid Ünlükul’a Cemal Turalvasıtasıyla bu kararı ilettiler; "Abinin kabrini Şark ahalisinden ve Güney sınırımızdan kaçak gelip ziyaretedenler var. Nazik bir zamandayız. Sizin de iştirakiniz ile kabrini Urfa’dan alıp, İç Anadolu’ya nakledeceğiz. Şu kağıdılütfen imzalayın" diyerek daha önceden adına yazmış bulundukları dilekçeyi zorla imzalattılar. Her ne kadar,"Seyda’yı bari kabrinde rahat bırakın!" dediyse de dinletemeyip kararlarından vazgeçiremedi.

Bu nakli Abdülmecid Ünlükul’un arzusuyla gerçekleştirdikleri kılıfıyla kendisini de alarak (o zamanKonya’da ikamet etmektedir) Urfa’ya hareket ettiler. 12 Temmuz 1960 tarihinde gece yarısı kabri yıkarak tabutu içinden çıkardılar.Aradan 3,5 ay gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen cesedin tazeliğini korumasına ve yeni vefat etmiş gibi görünmesinehayret ettiler. Kendileriyle getirdikleri tabuta naklettikten sonra Isparta’ya götürerek yine bir gece yarısı vebilinmeyen bir yere defnettiler. Darbeciler zulmederken, Kader-i İlahi Bediüzzaman’ın arzusunu yerine getirdi. Artıkkimse, kendisini rahatsız edemeyecek ve nazarlar Risale-i Nur’dan başka yere kaymayacaktı.

Ülkenin idaresini elinde bulunduran Milli Birlik Komitesi’nin bilgisi dahilinde mezarın nakli olayınıngerçekleştirildiği, Alparslan Türkeş’in Mustafa Cemal Bayındır’a konuyla ilgili olarak yazmış bulunduğu 20. 10.1992 tarihli mektubundan, açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Türkeş, İçişleri Bakanı emekli general Muharrem İhsanKızıloğlu’nun konuyla ilgilendiğini yazmaktadır. Abdülmecid Ünlükul’a zorla imzalattırılan mektup, bir dosyahalinde ve kendi isteğiyle yapıldığı tutanaklara geçirilmiş ve bu şekliyle toplantıda okunarak, komite üyelerinetalimatlarının olup olmadığının sorulduğu, daha sonra işlemin gerçekleştirildiği görülmektedir. (Necmeddin Şahiner,Belgelerle Bediüzzaman’ın Kabir Olayı, İstanbul 1996, s. 83)