Bediüzzaman Said Nursi'nin 31 Mart Olayı’ndaki Tavrı-III

İkinci Süreç: Hareket Ordusunun Etkisinin Görülmeye Başlaması

Buraya kadar isyana sıcak bakarak İT'i sindirmeye çalışan basının bundan sonra tavrı değişecektir. Hareket Ordusunun gölgesinin İstanbul üzerinde hissedilmeye başlaması, bütün kesimlerin kendilerini yeni duruma göre ayarlamalarını gerekli kılmıştır. Başlangıçta askerlerin aracılığıyla sağlanacak bir tebdil-i kabine ile olayın geçiştirileceğini düşünenler belli bir noktadan sonra askerlerin kontrolden çıktığını görerek, onları istedikleri yerde tutmanın imkân dahilinde olmadığını anlamışlardır. Bundan sonraki süreçte İT'in İstanbul'da güçlenmesine paralel olarak, kaçanlar, yayın politikasını değiştirenler ve yeni hükümete yağcılık edenler görülecektir. Bediüzzaman daha önce olduğu gibi bu süreçte de isyancıları teskin etmeye çalışmış; daha sonra da yeni sürecin hakimlerinin istibdadına karşı çıkmıştır.

Altıncı Gün:57 "Devam-ı Meşrutiyette kalbimiz mutmaindir"

İstanbul, yeni duruma uygun bir tavır geliştirmeye çalışıyordu. Volkan gazetesi, alaylı-mektepli gerginliğini gidermek için yayın yapıyordu. Vahdeti, başyazıda askerlere hitap ediyor; sınırlarını aşmamaları matbuatın ya da Mebusan'ın görevlerine de heveslenmemeleri gerektiğini tavsiye ediliyordu. Dördüncü Avcı Taburu, Altıncı Alay namına, kadınların Beyoğlu'na açık-saçık gitmemelerine dair taleplerine katılmakla beraber zamanının uygun olmadığını, bu tür problemlerin zaman içerisinde çözüleceğini belirtiyordu. Alaylılara seslenerek onların kadro haricine çıkarılmalarının nedeninin subaylar olmadığını yazıyordu. Zabitana da, alaylı-mektepli ayrımının bizim için ne kadar zararlı olduğunu anlatıyordu.58

Osmanlı gazetesinde, "Sultanzade Sabahaddin Beyefendi'nin Ulema-i Kirama Hitaben Açık Mektupları" çıktı. Bunda, askerin ulemanın sözünü dinlediği, ondan öğüt istediği, ulemanın da bu öğütleri esirgemediği belirtiliyordu. Bunun için meşru Meşrutiyeti yıllarca yurt dışında, şimdi de yurt içinde savunmaya kendini adamış biri olarak Prens, ulemaya teşekkür ediyordu.59

Bediüzzaman da, Mizan gazetesinde askere ululemre, yani subaylara itaatin farz olduğunu hatırlatıyordu. "Cemiyetlere ihtar-ı mühim" adlı yazısında cemiyet ve fırkaların yapısını eleştiriyor; "Bizdeki fırkaların şimdiki hal ile devamı gayet muzırdır. Lakin bir şirkette veya münevverü'l fikir ve bitaraf mabeyninde tenkidat-ı siyasetten, veya ehl-i ilim mabeyninde nasihat ve irşaddan menfaat olabilir. Şimdiki hükümet-i meşruamız asıl büyük cemiyettir."60 diyordu. Bediüzzaman, o günkü Serbesti'de çıkan yazısında, alaylı askerlerin mektepli zabitler için kötü gözle bakmamaları gerektiğini ifade ederek, şimdiki zamanda akıl ve fikirle yapılan mücadelenin önemli hale geldiğini belirtir. Bu değerleri temsil edenler de mektepli zabitlerdir.61

Hareket Ordusu komutanı Hüseyin Hüsnü Paşa, Dedeağaç'tan İstanbul'daki elçiliklere telgraflar çekerek Ordunun Meşrutiyeti güçlendirmek için geldiğini, elçilerin ve bütün yabancıların can ve mallarının saldırıdan korunacağını ve İstanbul'da asayişin bozulmasına "mahal ve imkân" bırakılmayacağını temin ediyordu. Bu telgraf Avusturya elçisi tarafından Babıali'ye bildirildi.62

Yedinci Gün:63

O gün çıkan Volkan gazetesinde eski heyecanlı yazılar kalmamıştı. Vahdeti, zamanın "buhranlı" oluşundan sözediyordu.64 Hükümet henüz güven oyu almamıştı. Meclis’te yeni durumda en iyi işin güven oyu vermemek olduğu düşünülüyordu. Çünkü, güven oyu verilmiş olsa, İT'e karşı çıkılmış olacak; güvensizlik oyu ise, Hareket Ordusu İstanbul'a hakim olmadan anlamsızdı. İşte bu yönden durumun dondurulması, yani Tevfik Paşa kabinesinin güvenoyu almadan göreve devam etmesi hem Meclisin, hem de İT'in işine geliyordu.

O gece Tevfik, Edhem, Nazım ve Memduh Paşalar Hareket Ordusu’nun etkisini üzerlerinde hissettiklerinden istifa ettiler, ama istifaları kabul olunmadı. Bu arada Miralay Hasan İzzet, Kaymakam Selahaddin ve Cemal Beyler 3. Ordu kumandanlığına bir telgraf rapor çektiler. Bu raporla isyancı askerlerin Hareket Ordusuna katılan askerlere karşı koymaması amaçlanıyordu. Raporun dikkati çeken yönlerinden biri de, Abdülhamid aleyhinde belirli bir tutumun yokluğudur. Onun tahttan indirilmesi veya doğrudan doğruya suçlanması sözkonusu değildir.65

Sekizinci Gün:66 "Maksadım su-i tefsire uğramış"

Volkan gazetesinin en son sayısı çıktı. Bu nüshada Derviş Vahdeti'nin ve Bediüzzaman'ın yazıları vardı. Vahdeti'nin yazısı veda üslubuyla yazılmıştı. Hükümetin aleyhe döndüğü Volkan'ın çıkması halinde kendilerine yapılan suçlamaları cevaplandıracaklarını ancak, gazete kapanırsa, hukukunu müdafaa edemeyeceğini belirtiyordu. Gazetenin kapatılması halinde yapılacakları da yazıyor. İttihad-ı Muhammedi'nin her yerde gelişerek büyümesi gerektiğini yazıyor; ayrıca hükümeti ve Ahmet Rıza'yı tehdit etmekten de geri durmuyordu. Eğer hayatta kalırsa onlarla hesaplaşacağını belirtiyordu.

Bu nüshada Bediüzzaman'ın da yazısı vardı. Bu yazılar, daha önce başka gazetelerde yayınlanmış olan, "Asakire Hitap", "Cemiyetlere İhtar-ı Mühim" ve "Saday-ı Vicdan"dı.67 "Asakire hitap" başlığını taşıyan yazı, askerlerin subaylarına itaat etmelerini tavsiye ediyordu. Onlar iki müthiş istibdadı -yani Abdülhamit istibdadı ile İT istibdatı- "defaten" öldürmekle şeriatın iki mucizesini göstermişlerdi. Ama siyasete karışılmamalıydı. Tarih bize gösteriyordu ki, asker neferatının siyasete müdahaleleri devletçe milletçe müthiş zararları netice vermiştir.68 İkinci yazı, yedinci gün Mizan'da gördüğümüz "Cemiyetlere İhtar-ı Mühim" adlı yazıydı. Bu yazıda cemiyetlerin husumete zemin hazırladığı belirtiliyor, buna neden olarak da "seviye-i irfan"ın düşük olması gösteriliyordu.69 Bediüzzaman'a ait üçüncü yazı Said-i Kürdi imzasını taşıyordu. Bu yazıda da İttihad-ı Muhammedi isminin tahdidi kabul etmeyeceği anlatılıyordu. Bütün fırkalar hadim-i şeriat ünvanını taşıması gerektiği yazılıyordu.70 Ayrıca, Serbesti'de yer alan "Umum zabitlerimize" başlıklı bir yazıda zabitler konusundaki düşüncelerinin yanlış anlaşılmalara neden olduğunu belirterek, zabitlerin de hürmete layık insanlar olduğunu belirtir.71 Bir gün önce Serbesti'de yayınlanan yazı -önceki güne ait notların içerisinde dipnotta verilmişti- zabitlerin siyasete girmesinin zararlarına değiniliyordu. Bu yazı o günkü İstanbul şartlarında büyük makes bulmuş olmalı ki, o gün yanlış anlamaları tashih eden bir yazı yayınlandı. Bu yazıda mektepli zabitlerinde muhterem insanlar olduklarından bahsediliyor; önceki yazıda mektepli zabitleri hakir gören bir anlam çıkarılamayacağını belirtiyordu.

O gün Mahmut Şevket Paşa hükümete bir telgraf gönderdi. Paşa bu telgrafında amaçlarını şöyle açıklıyordu: 1) Meşrutiyet aleyhindeki ayaklanmadan ötürü İstanbul'un bozulmuş olan asayişini sağlamak, 2) fesat ve hainlerin aldattığı askeri itaat altına almak, 3) ayaklanmaya sebep olanları, düzenleyenleri ve olayda rol oynamış olanları ortaya çıkarıp kanuna göre cezalandırmak, 4) Meşrutiyetin bir daha böyle tehlikelere girmemesini sağlayacak tedbirler almak.72 Mahmut Şevket Paşa, bu amaçlarına ulaşabilmek için alınması gereken tedbirleri de sayarak, bu tedbirlerin alınmaması halinde meydana geleceklerden hükümetin sorumlu olacağını belirtiyordu. İstediği şeylerde, isyana karışan askerler Rumeli'de tutulacak, İstanbul'da sıkıyönetim ilan edilecek, Mebusan Meclis'i Anayasaya uygun olarak toplanacak başkan ve kabine seçilecek, meclis matbuat, dernek, miting gibi konularda yeni kanunlar yapacak, padişah Meşrutiyete uydukça yerinde kalacaktı.73

O gün milletvekilleri Hareket Ordusu'nun toplandığı Ayestefanos'a gitti. Orada Ahmet Rıza meclis başkanı seçildi. Böylece vekiller, 31 Mart olayına karşı olduklarını gösterdiler.

Cemiyet-i İlmiye bir bildiri daha yayınladı. Bu bildiride, "Şeriat bilmenin, istemenin yolu vardır. Şeriat isteriz diye memleketi ihtilale mi verirler? Vatanımız devr-i istibdadın sademat-ı tahribiyle pek hasta düşmüştür." diyorlardı.

Serbesti gazetesinde Hareket Ordusunun İstanbul'a nasıl gireceği anlatılıyordu.74

Dokuzuncu Gün:75 "İrticaiyyun taifesi"

Hareket Ordusu çoğalarak İstanbul'a yaklaşıyordu. Rami ve Davutpaşa kışlalarının askerleri de Hareket Ordusuna katıldı. O gün kabine Nazım Paşa ve Genel Kurmay Başkanı İzzet Paşa ile birlikte Mahmut Şevket Paşa'nın bir gün önceki telgraflarına kesin cevabını hazırladı. Bunda Paşa'nın istekleri kabul ediliyor. Fakat İstanbul'daki asker tamamıyla elde olmadığı için bunlarla uygulamaya geçilemeyeceği bildiriliyordu. Zira gelen askerden ürken bazı kimselerin kışkırtması ve sevki ile ayaklanma yeniden patlak verilebilirdi. Onun için sırayla, 1) gelen askerin İstanbul'a yaklaştırılması 2) İstanbul askerinden müfrezeleler gönderilerek gelenlerle barıştırılmaları, 3) gelen askerden lüzumu kadarının İstanbul'a alınması teklif ediliyordu. Bundan sonra da Paşa'nın şartları yerine getirilebilirdi. İlk tedbirlerin nasıl alınacağının kararlaştırılması içinde, Hassa ve Hareket Orduları kumandanlarının, aralarında yapılacak haberleşme sonucunda "tayin olunacak mevkide buluşmaları" öne sürülüyordu.76 Kabine İstanbul askerine yemin ettirmenin yararlı olacağını düşünüyordu. Mahmut Şevket Paşa, o gün Selanik'ten yola çıktı. Fakat daha yolun beşte birini katetmeden, Serez'den Babıaliye bir telgraf çekti. Bu telgrafta, İstanbul'daki ihtiyat askerinin terhis edilmesi gerektiğini istiyordu. Böylece çatışma yapacak asker kalmayacaktı.77

Serbesti gazetesi, "Hükümet ne duruyor" başlıklı yazıda hükümetin "gelen bu kahraman fedailerin karşısında hükümet nasıl bir vaziyet aldığını ne için bir beyanname ile ilan etmiyor?" şeklinde soruyordu.78

Onuncu Gün:79

Volkan gazetesi çıkmaz ve Derviş Vahdeti ortadan kaybolur. Gazetelerde Vahdeti'nin ne kadar kötü bir insan olduğu anlatılmaya başlanmıştır.

O gün Ethem, Nazım, İzzet Paşalarla 1. ve 2. fırka kumandanları kışlalara giderek Hareket Ordusuyla bir çatışma olmaması için zemin hazırlamaya çalışırlar. Hareket Ordusu gittikçe büyüyordu. İzmir'den yola çıkan bazı birliklerin Eskişehir'de beklediği haberi alınmıştı. Bir subaya göre ordunun sayısı 25000 muvazzaf, 15000 gönüllü idi. Gönüllülerin içinde güya birçok Arnavut milyonerler vardı. Ve bunlar da er olarak çalışmayı kabul etmişlerdi.80

Basında Abdülhamid aleyhtarlığı artmaya başlamıştı. Yeni çıkmaya başlayan Hürriyet gazetesi, 9. gün çıkarak kapatılan Hilal gibi Abdulhamid'i zalim ilan ediyor; tahttan inmezse indirileceği yazıyordu. Öte yandan Hüseyin Hüsnü Paşanın elinde 543 kişilik "İrticaiyyun" listesi vardı. İçlerinde saray memurlarından on bir kişi, musahip Nadir Ağa, eski Hassa Hazinesi müsteşarı Halis Efendi (bu ikisi askere ve hocalara para dağıtmışlardı) dört gazete sahibi, on yedi yazar vardı. Bunlar adi mahkemelerde yargılanacaklardı. İkdam bu listeyi basmakla birlikte, La Turquie'nin bu bilgileri nereden elde ettiğine şaşıyordu.81

Meclis saat 16'ya kadar süren gizli toplantı sonunda bir bildiri hazırladı. Buna göre, 31 Marttaki "hadise-i müellime-i istibdadiye" ile Meşrutiyete bir "darbe" vurulmuştu. Baş gösteren istibdadın kökünden kaldırılması, Meşrutiyet ve asayişin sağlanması ve olaya sebep olanların şeriat ve kanunlar çerçevesinde cezalandırılmaları konusunda Hareket Ordusunun yayımladığı bildiriyi Meclis destekliyor ve milletin isteklerine uygun buluyordu. Bundan ötürü de ordunun yapacaklarına karşı çıkmak, sorumluluk ve ceza konusu olacaktı. Böylece Hareket Ordusunun şimdiye kadarki ve bundan sonraki davranışları meşruiyet kazanmış oluyordu. Hareket Ordusu meşru yönetimi hiçe sayan uygulamaları bu olayla ortadan kaldırılıyor, askerlere meclisin verdiği sivil destek, onları görünürde "meşru" hale getiriyordu.

On Birinci Gün:82

İkdam, Hareket Ordusundan yana görünüyordu. Abdülhamid'in 33 yıllık istibdadından sözediyordu. Serbesti'nin O günkü tavrı ihtilaldeki süreç değişimini çok iyi örneklendiriyordu. Hareket Ordusuna şöyle hitap ediyordu: Ey pençe-i tiz istibdattan halas eden ordu, Ey İstanbul'u daire-i mader-i muhasara edip hürriyetperveranı memnun ve müstebitleri dilhun eden gazanferler, artık hışm-ı intizar-ı millet size teveccüh etmiş şu bahid ikbali mübeşşir toplarınızın sadalarını işitmek istiyoruz." diyordu.83

O gün selamlık resmi yapıldı. Altı bine yakın asker hazır bulundu. Ama başlarında ancak beş on subayın bulunması Padişahın dikkatini çekti. Durumu Harbiye Nazırına sorunca o, bunun tabii olduğunu söyledi.84

O gece Mahmut Şevket Hareket Ordusuna İstanbul'a yaklaşma ve girme buyruğu verdi. Saat 17'de Hareket Ordusu öncüleri Maslak ve Kağıthane taraflarında görülmüş olduklarından, Abdülhamid başkatibi Ali Cevat'ı evinden çağırttı. Daha önce saraya gelmiş bulunan Sadrazam, Harbiye Nazırı ve sarayı koruyan 2. fırkanın kumandanı ferik Memduh Paşa, ters bir olayın çıkmaması için Hassa kumandanı Nazım Paşa'yı Ayastefanos'tan çağırmaya karar verdiler. Harbiye Nazırı telgraf çektiyse de ses seda çıkmadı. Sayıları dört bini bulan ve Yıldız etrafındaki kışlalarda barınan ikinci fırka askerleri, Hareket Ordusunun haberini alınca telaşa kapılıp cephane istemeye başladılar. Subayların durumu haber vermesi üzerine, kendilerine zinhar cephane verilmemesi buyuruldu. Ama gece saat bir ve iki sıralarında bazı askerler başkatibin Sadrazam ve Harbiye Nazırı ile oturduğu odaya gelerek "Askeri vuracaklar, bizim ne günahımız vardır? Cephane isteriz. Karı gibi ölmek istemeyiz. Onlar asker ise biz de askeriz." dediler.85

Nitekim cephanelik kapıları kırılarak cephane alınmaya başlanınca Padişah binek taşına çıkarak: "Asker zinhar kurşun atmasın. Eğer kurşun atacaklarsa, ilk önce beni vursunlar, sonra kurşun atmaya başlasınlar" dedi. Fırka kumandanı yardımcısı Mirliva Veli Paşa, subaylar, elde edilebilen çavuşlar ve yaverlerden kaymakam Mehmet Ali Bey, askerlere padişahın buyruklarını bildirdiler.86